1. Anasayfa
  2. Dünya Tarihi

Dünyadaki Cehennem: Bir Atom Bombası Hikayesi

Atom bombası, insanlık tarihindeki en yıkıcı icatlardan biri olarak 20. yüzyılın ortalarında ortaya çıktı. 1930'lu yıllarda atomun yapısının keşfiyle birlikte nükleer fisyonun potansiyeli anlaşıldı, ve bu keşif sadece bilimsel bir ilerleme değil aynı zamanda dünya tarihini şekillendirecek bir dönemin başlangıcını simgeledi. Bu yazıda, etkileri hâlen süregelen Japonya'ya atılan atom bombaları hakkında, atom bombasının fikir aşamasından, geliştirilme sürecine ve sonrasında ortaya çıkan derin etkilere kadar olan önemli aşamalara dair inceleme sunulacaktır.

Dünyadaki Cehennem: Bir Atom Bombası Hikayesi
Dünyadaki Cehennem | Bir Atom Bombası Hikayesi
0

Atom Bombası Fikri Nasıl Ortaya Çıktı?

Atom bombası fikri, 1930’lu yıllarda atomun yapısının keşfedilmesi ve nükleer fisyonun mümkün olduğunun anlaşılmasıyla ortaya çıktı. Nükleer fisyon, atom çekirdeğinin bölünmesiyle büyük miktarda enerji açığa çıkaran bir reaksiyondur. Bu enerji, hem barışçıl hem de askeri amaçlar için kullanılabilir. Ancak nükleer fisyonun kontrol edilmesi ve silah olarak kullanılması için çok zorlu teknik ve bilimsel sorunlar çözülmeliydi.
1939 yılında, Almanya’nın nükleer silah geliştirmeye çalıştığına dair kuşkulanan bir grup fizikçi, ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt’e bir mektup yazdı. Bu mektupta, Albert Einstein, Leo Szilard, Eugene Wigner ve Edward Teller gibi ünlü fizikçiler, ABD’nin de nükleer silah geliştirmesi ve bunun için bir araştırma programı başlatması gerektiğini savundular. Bu mektup, Roosevelt’i ikna etti ve 1941 yılında Manhattan Projesi adı verilen gizli bir nükleer silah programı başlatıldı.

Manhattan Projesi Nasıl Yürütüldü?

Manhattan Projesi, ABD’nin yanı sıra İngiltere ve Kanada’nın da katkılarıyla yürütülen dev bir araştırma ve geliştirme projesiydi. Projenin amacı, Almanya’dan önce nükleer silah üretmekti. Proje, ABD Ordusu tarafından yönetiliyordu ve binlerce bilim insanı, mühendis, işçi ve asker görev alıyordu. Projenin başında, General Leslie Groves, bilimsel direktör olarak ise Robert Oppenheimer bulunuyordu.

Proje, ABD’nin çeşitli yerlerinde kurulan laboratuvarlar, fabrikalar ve test sahalarında yürütülüyordu. En önemli merkezlerden biri, New Mexico’daki Los Alamos Laboratuvarı’ydı. Burada, atom bombasının tasarımı ve montajı yapıldı. Projenin en zorlu aşamalarından biri, nükleer fisyon için gerekli olan uranyum-235 ve plütonyum-239 gibi ağır elementleri elde etmekti. Bu elementler, doğada çok az bulunuyor ve zenginleştirilmesi çok pahalı ve zahmetli bir işti. Proje, bu elementleri elde etmek için Tennessee’deki Oak Ridge ve Washington’daki Hanford tesislerini kullandı.

Proje, 1945 yılına gelindiğinde başarıya ulaştı ve iki tip atom bombası üretti. Birincisi, uranyum-235 kullanarak nükleer fisyonu tetikleyen silindirik bir bombaydı. Bu bombaya Küçük Oğlan adı verildi. İkincisi, plütonyum-239 kullanarak nükleer fisyonu tetikleyen küresel bir bombaydı ve bu bombaya ise Şişman Adam adı verildi. Bu bombaların gücü, 16 Temmuz 1945’te New Mexico’da yapılan Trinity Testi’nde denenerek kanıtlandı. Manhattan projesinin en etkili isimlerinden olan Robert Oppenheimer, bombanın ilk testini izledikten sonra, Hindu kutsal kitabı Bhagavad Gita’dan bir alıntı yaptı, Şimdi ölümü oldum, dünyaların yıkıcısı.

Atom Bombası Saldırıları Nasıl Kararlaştırıldı?

1945 yılında, Almanya teslim oldu ve Avrupa’daki savaş sona erdi. Ancak Pasifik’teki savaş devam etti. Japonya, ABD ve müttefiklerine karşı direniyordu. ABD, Japonya’yı teslim olmaya zorlamak için yoğun bir hava bombardımanı kampanyası yürütüyordu. Ancak Japonya’nın ana adalarına yapılacak bir kara istilası, çok sayıda kayıp verilmesine neden olacaktı. Bu nedenle, ABD Başkanı Harry S. Truman, Japonya’ya atom bombası atma seçeneğini değerlendirmeye aldı.

Truman, atom bombası saldırılarının zaman ve mekânını seçme işlemlerini başlattı. 27 Nisan 1945 tarihinde düzenlenen Hedef Tetkik Komitesi’nin ilk toplantısında 17 bölge incelemeye alınmak üzere seçildi. Hedef adayların kriterleri şunlardı:

  • Kent merkezinin çapının 4,8 kilometreden fazla olup merkezin etrafında da yerleşim bölgelerinin var olması.
  • Tokyo ile Nagasaki arasında (Tokyo’nun batısı ve Nagasaki’nin doğusu) bulunan şehirlerden olması.
  • Daha önceki saldırılarıyla imha edilmemiş olması.

Bu kriterlere göre, Hiroşima, Kokura, Niigata ve Nagasaki hedef olarak belirlendi. Kyoto da hedefler arasındaydı ancak kültürel önemi nedeniyle listeden çıkarıldı. Truman, 25 Temmuz 1945 tarihinde, atom bombası saldırılarının yapılmasına izin veren bir emir imzaladı.

Japonya’ya Atom Bombası Atılması

İlk bomba Uranyum- 235 tipi Küçük Oğlan, 6 Ağustos 1945 Pazartesi saat 08.15’te Hiroşima’ya atıldı. Bomba, şehir merkezinin üzerinde 600 metre yükseklikte patladı ve yaklaşık 15 kiloton TNT enerjisi açığa çıkardı. Patlama, şehrin yüzde 69’unu yok etti ve 140 bin kişinin ölümüne neden oldu.
İkinci bomba Plütonyum- 239 tipi Şişman Adam, 9 Ağustos 1945 Perşembe saat 11.02’de Nagasaki’ye atıldı. Bomba, şehrin sanayi bölgesinin üzerinde 500 metre yükseklikte patladı ve yaklaşık 21 kiloton TNT enerjisi açığa çıkardı. Patlama, şehrin yüzde 44’ünü yok etti ve 80 bin kişinin ölümüne neden oldu.
ABD, bu saldırıları Japonya’nın teslim olmasını sağlamak ve savaşı kısa yoldan bitirmek için yaptığını iddia etti. Ancak bu saldırıların etikliği, askeri gerekliliği ve siyasi motivasyonu uzun süredir tartışma konusu olmuştur. Bazı tarihçiler, ABD’nin bu saldırıları Sovyetler Birliği’ne gözdağı vermek ve Asya’daki nüfuzunu artırmak için yaptığını öne sürmüştür.

Atom Bombasının Etkileri

Atom bombalarının Japonya’ya atılması, hem fiziksel hem de psikolojik olarak büyük etkilere neden oldu. Bombaların patlamasıyla birlikte şiddetli bir ısı, basınç ve radyasyon dalgası oluştu. Bu dalgalar, insanları, hayvanları, bitkileri ve yapıları anında yok etti veya ağır şekilde yaraladı. Patlamadan kurtulanlar ise yanıklar, kanamalar, enfeksiyonlar, kanserler ve genetik bozukluklar gibi uzun vadeli sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kaldı.

Atom bombalarının patlaması, aynı zamanda Japonya’nın sosyal, kültürel ve siyasi yapısını da değiştirdi. Bombaların hedef aldığı şehirler, Japonya’nın önemli kültürel merkezleriydi. Hiroşima, Japonya’nın en büyük liman kentlerinden biri ve askeri bir üs, Nagasaki ise Japonya’nın en eski ticaret kentlerinden biri ve Hristiyanlık tarihi açısından önemli bir yerdi. Bu şehirlerdeki tarihi, dini ve kültürel miras büyük ölçüde zarar gördü veya yok oldu.

Atom bombalarının patlaması, Japonya’nın teslim olmasına ve savaşın sona ermesine yol açtı. Japonya, 14 Ağustos 1945’te Müttefikler’e teslim olmayı kabul etti ve 2 Eylül 1945’te resmi olarak imzaladı. Bu, Japonya’nın tarihinde ilk kez yabancı bir güce teslim olması anlamına geliyordu. Japonya, Müttefikler’in işgaline girdi ve İmparatorluk sistemi sona ererek demokratik bir anayasa kabul edildi.

Tanıkların Açıklamaları

Atom bombalarının patlamasında hayatta kalan binlerce kişi, yaşadıkları korkunç deneyimleri anlattı. Bu tanıklıklar, atom bombalarının insanlar üzerindeki dehşet verici etkisini gözler önüne serdi. İşte bazı tanıkların açıklamalarından örnekler:

  • Patlama anında, gökyüzü kıpkırmızı oldu. Bir anda her yer alev aldı. Gözlerimi açamıyordum. Kulaklarım çınlıyordu. Ağzımdan kan geliyordu. Etrafımda yanan insanlar, çığlık atan insanlar, ölen insanlar vardı. Bu, cehennemden daha kötüydü. (Hiroşima’da 14 yaşında olan Setsuko Thurlow)
  • Patlama sırasında, bir okul binasının içindeydim. Binanın duvarları yıkıldı ve üzerime çöktü. Kendimi dışarı çıkarmayı başardım. Dışarıda, insanların derileri sarkmış, saçları dökülmüş, gözleri şişmiş, elbiseleri parçalanmıştı. Kimi yürüyemiyor, kimi konuşamıyor, kimi ağlayamıyordu. Sadece sessizce ölüyorlardı. (Nagasaki’de 16 yaşında olan Sumiteru Taniguchi)
  • Patlamadan sonra, şehirde hiçbir şey kalmamıştı. Sadece yanan enkazlar ve cesetler vardı. Cesetlerin çoğu tanınmaz haldeydi. Bazıları kara kömür gibi olmuştu. Bazıları ise sadece kemiklerden ibaretti. Bu manzara karşısında, insanlığın ne kadar acımasız olabileceğini düşündüm. (Hiroşima’da 17 yaşında olan Keiji Nakazawa)

Atom Bombalarının Günümüz Etkileri

Atom bombalarının Japonya’ya atılması, günümüzde de etkisini sürdürmektedir. Bombalardan sağ kurtulanlar, hibakuşa olarak adlandırılmaktadır. Hibakuşalar, hem fiziksel hem de psikolojik olarak çeşitli sorunlar yaşamaktadır. Bombalardan kaynaklanan radyasyon, hibakuşalarda ve onların çocuklarında kanser, lösemi, katarakt, tiroid hastalıkları, doğum kusurları ve genetik bozukluklar gibi hastalıklara neden olmaktadır. Ayrıca toplumda ayrımcılık, damgalanma, utanç ve suçluluk gibi duygularla da mücadele etmektedir.

Atom bombalarının Japonya’ya atılması, aynı zamanda dünya barışı ve nükleer silahsızlanma için bir uyarı niteliği taşımaktadır. Japonya, atom bombalarının kurbanı olarak, nükleer silahların kullanımını ve yayılmasını önlemek için çaba göstermektedir. Ülke, nükleer silahların yasaklanmasını savunan bir anlaşmayı imzalamış ve nükleer silahsız bir bölge oluşturulmasını desteklemiştir. Japonya, ayrıca Hiroşima ve Nagasaki’de atom bombası müzeleri ve anıtları kurmuştur. Bu müzeler ve anıtlar, atom bombalarının oluşturduğu yıkımı, acıyı ve kaybı göstermektedir. Bu müzeler ve anıtlar, aynı zamanda atom bombalarının hayatta kalanlarının ve tanıklarının hikayelerini yansıtmaktadır. Bu hikayeler, insanlığın nükleer silahlara karşı sorumluluk duymasını ve barış için çalışmasını sağlamaktadır. Japonya, her yıl 6 ve 9 Ağustos’ta Hiroşima ve Nagasaki’de barış törenleri düzenlemektedir. Bu törenlerde, atom bombalarının kurbanları anılmakta ve nükleer silahların kaldırılması çağrısı yapılmaktadır.

Robert Oppenheimer’a Ne Oldu?

Japonya’ya atılan Küçük Oğlan ve Şişman Adam bombalarını geliştirmede en çok yardımı dokunan Robert Oppenheimer, daha sonra ise nükleer silahların kontrolü ve sınırlandırılmasını savunanlar arasında yer aldı ve Amerika Birleşik Devletleri’nin hidrojen bombası yapmasına karşı çıktı.
Oppenheimer, 1960 yılında ise Japonya’ya bir dizi konferans vermek için davet edildi. Bu ziyaret sırasında, Tokyo’da bir basın toplantısında, atom bombalarının geliştirilmesinden sorumlu biri olarak Japonya’ya gelmesiyle ilgili duygularını sorulduğunda Oppenheimer, bu konuda pişmanlık duymadığını ancak tarihteki bu olaydaki rolüyle ilgili ıstırap duyduğunu söyledi.
Hiroşima’yı ziyaret etmek istediğini ancak bunun pratik olmayabileceğini de ekleyen Robert Oppenheimer, 1967 yılında kanser dolayısıyla hayatını kaybetti.

Atom bombalarının Japonya’ya atılması, fiziksel, aynı zamanda sosyal, kültürel ve politik dönüşümlere neden olmasının yanı sıra bugün hâlâ devam eden nükleer silahların etkisi, insanlık için barış olması gerektiğinin altını çizmektedir ve öte yandan da güvenliğe yönelik bir tehdit oluşturmaktadır.
Atom bombalarının trajik tarihinden çıkarılması gereken ders, bilimsel keşiflerin ve teknolojik ilerlemelerin insanlık için ne kadar büyük bir sorumluluk getirdiğidir. Bu sorumluluk, gelecekteki nesillere daha güvenli ve sürdürülebilir bir dünya bırakma konusunda kararlı bir çaba gerektirmektedir.


    Değerlendirme

    İçeriği nasıl bulduğunuzu duymak isteriz. İsteğe bağlı olarak, aşağıdan değerlendirerek bunu bize söyleyebilirsiniz.

    31 Mart 2006 tarihinde İstanbul'da doğmuştur. Tarihhane'nin kurucusu olan Toptaş, 30.07.2023-09.04.2024 tarihleri arası Tarihhane'de proje yöneticisi olarak görev almış olup görevinin bitmesinin hemen akabinde oluşumu tekrar satın almıştır. Tarih yazarlığının yanı sıra deneme ve kişisel blog yazarlığı yapan Toptaş, aktif olarak seslendirmenlikle de uğraşmaktadır.

    Yazarın Profili
    Paylaş
    İlginizi Çekebilir

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir