1. Anasayfa
  2. Türk Tarihi

Mihrimah Sultan Camii Efsanesi

Mihrimah Sultan Camii Efsanesi
Mihr-i-mah Sultan Camii Efsanesi
0

İstanbul’un Üsküdar ve Edirnekapı ilçelerinde olmak üzere, iki adet Mihrimah Sultan Camii bulunmaktadır. Mimar Sinan tarafından inşa edilen bu camilerin Üsküdar ilçesinde olanın yapımı 1548 yılında, Edirnekapı’da olan ise 1570 yılında tamamlanmıştır. Bu camiler Mimar Sinan’ın erken dönem eserlerindendir. Sembolizm ile ünlü Mimar Sinan, İstanbul’un iki ayrı köşesinde inşa ettiği bu camiler de kendisinin hayal gücünü ve duygularını sembolize etmiştir. Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camii’nin, Osmanlı Döneminde inşa edilen diğer camilerden farkı, sadece tek bir minareye sahip olmasıdır. Mimar Sinan, olasılığı yüksek olan bir söylentiye göre Mihr-i-mah Sultan’a aşıktır ve duygularını ifade edebilmek için iki yapıyı da muazzam bir dahilikle konumlandırmıştır. Peki iki yapıyı da kullanarak aşkını nasıl yansıtmış? Bu sorunun cevabını içeriğimizde bulabilirsiniz. Karşınızda, Mihrimah Sultan Camii’nin efsanesi

Kanuni Sultan Süleyman en sevdiği kız çocuğu, Hürrem Sultan’dan olma Mihrimah Sultan için bir camii yaptırmak istemiş ve bu görevi Mimar Sinan’a vermiştir. Mihrimah ismi, Farsça kökenlidir ve ay ve güneş anlamına gelmektedir. Mihrimah Sultan’ın yüzünün ay parçası gibi olduğu rivayet edilmektedir. Efsaneye göre, o dönem 50 yaşında olan Mimar Sinan, henüz 17 yaşındaki Mihrimah Sultan’a ilk görüşte aşık olmuştur ancak o dönem zaten evli olan Sinan yerine Hürrem Sultan’ın isteği doğrultusunda Diğerbakır valisi Rüstem Paşa ile evlendirilmiştir. Derin aşkını kalbinden silemeyen Sinan, Üsküdar’daki camiiden 17 yıl sonra Edirnekapı’da, surların dibinde sakin, gözlerden uzak, ıssız bir alanda Kanuni Sultan Süleyman’dan habersiz olarak, tek minareye sahip bir camii daha inşa eder. Bu ebedi eser, dört yandan ışık alacak bir konumdadır. Mimar Sinan’ın mucizevi bir teknik ile inşa ettiği bu camiide, Mihrimah Sultan’ın doğum günü olan 21 Mart tarihinde, Edirnekapı’daki caminin tek minaresinin arkasında güneş batarken, aynı zamanda Üsküdar’daki camiinin ardından da ay doğmakta, yani mihrimah gerçekleşmektedir.

Mimar Sinan, Rüstem Paşa ile evlenmesinden sonra Mihrimah Sultan’ı bir daha hiç görememiştir fakat kendini işine vererek aşkına ait tüm duygularını eserlerine yansıtmıştır. Zira Mihrimah Sultan adına yapılan külliyelerde Sinan’ın iç dünyasından birçok ize rastlanmaktadır. İnşa ettiği bu camiilerin sade, gösterişsiz ve asil görünen dış yapılarının ötesinde içlerinin fazlaca ışık alıyor olması, Sinan’ın gözündeki içi de dışı kadar güzel olan Mihrimah Sultan’ı yansıtmaktadır. Mihrimah Sultan’ı, onun ismini taşıyan eserlerinde yansıtmasının yanında sonrasında Rüstem Paşa için de bir camii inşa etmiştir. O dönemde Rüstem Paşa’ya yönelik birçok dedikodu cirit atmaktaydı. Mihrimah’tan yaşça büyük olan, zengin fakat cimri Rüstem Paşa’nın cüzzam hastalığı olduğu rivayetleri yayılır. Bunun üzerine Kanuni, sarayın başhekimini Diğerbakır’a gönderir ve Rüstem Paşa’nın cüzzam hastalığı olmadığı, sadece bitlendiği gerçeği ortaya çıkar. Böylece, Rüstem Paşa Vezir-i-azamlığa atanır ve Mihrimah Sultan ile evlenir. Mimar Sinan’ın Rüstem Paşa için inşa ettiği camiinin dışarıdan bakıldığında çok ihtişamlı olmasına rağmen, içinin karanlık olması bir tesadüften ibaret değildir. Bu camiide Sinan, Rüstem Paşa’nın yolsuz ve karanlık hayatına gönderme yapmıştır.

Camiinin Yapısı

  • Üsküdar Mihrimah Sultan Camii: Bu yapının kubbesinin çapı 10 metredir. İki adet minaresinde tek bir şerefe mevcuttur. Mukarnaslı mihrabı ve mermerden mimberi ile klasik mimariyi yansıtmaktadır. Son cemaat bölümü, binanın denize bakan tarafındadır. Camiinin avlusu, diğer camiilere oranla daha küçük gözükmektedir. İskele tarafından bakıldığındaysa, konmuş bir kartala benzetilebilir. Şadırvan tarafı avlunun, bir kısmı son cemaat yerine ilave edilerek, denizden gelecek rüzgara karşı korunaklı olarak yapılmıştır.
  • Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii: Söz konusu yapı, emsallerine göre benzersiz bir eserdir. Bunun sebebi, 37 metre yüksekliğinde ve 20 metre çapında olan ihtişamlı kubbesidir. Camiinin iç alanlarının çok aydınlık olması amacıyla, dış yüzeyi yüzlerce pencere ile donatılmıştır. Dikdörtgen yapıdaki camiinin çevresinde medrese, mektep, türbe ve hamamlar vardır. Mihrap ve mimberi, taş işçiliği ile yapılmıştır. Dik merdivenler çıkılarak camiinin içine girildiğinde, sağda medreseler, karşısında ise yedi kubbeli, sekiz mermer sütunlu son cemaat yeri görülür. Camiinin tek minaresi sağ taraftadır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde camiinin inşa edilmesi yaklaşık 3 yıl, restorasyon çalışmaları ise 11 yıl sürmüştür.

20. yüzyılda 1910, 1957 ve 1969 yıllarında camii tekrar onarılmış ve kalemişi süslemelerinin çoğu yeniden yapılmak zorunda kalmıştı. Lakin kullanılan sarı, yeşil, kırmızı ve açık mavi renklerindeki kalemişleri 16. yüzyıl mimari özellikleriyle alakasız olmuştur. En son restorasyon çalışması 1999 depreminde hasar alması sonucu yapılmıştır.


    Değerlendirme

    İçeriği nasıl bulduğunuzu duymak isteriz. İsteğe bağlı olarak, aşağıdan değerlendirerek bunu bize söyleyebilirsiniz.

    31 Mart 2006 tarihinde İstanbul'da doğmuştur. Tarihhane'nin kurucusu olan Toptaş, 30.07.2023-09.04.2024 tarihleri arası Tarihhane'de proje yöneticisi olarak görev almış olup görevinin bitmesinin hemen akabinde oluşumu tekrar satın almıştır. Tarih yazarlığının yanı sıra deneme ve kişisel blog yazarlığı yapan Toptaş, aktif olarak seslendirmenlikle de uğraşmaktadır.

    Yazarın Profili
    Paylaş

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir